(AA) – Viyana Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Heinz Gartner, İsrail’in politikalarının uluslararası kurallarla çeliştiğini, nükleer silah hususunda da durumun farklılık göstermediğini belirterek, İran ve Kuzey Kore’ye baskı uygulayan Batı’nın İsrail’e sessiz kalmasının “çifte standart” olduğunu söyledi.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının şiddetlenerek arttığı bir süreçte İsrailli aşırı sağcı Miras Bakanı Amihai Eliyahu’nun “Gazze’ye nükleer bomba atılmasının olasılıklar arasında olduğu” şeklindeki açıklaması, bu ülkenin nükleer programına ilişin tartışmaların yeniden alevlenmesine yol açtı.
İsrail her ne kadar nükleer silaha sahip olup olmadığına ilişkin uluslararası kamuoyunu bilgilendirmekten kaçınsa da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) sivil ve askeri her türlü nükleer tesisi denetlemesine ve yapılan çalışmalara yönelik doğrulama faaliyetleri yürütmesine olanak sağlayan Kapsamlı Güvenlik Denetimi Anlaşması’nı Orta Doğu’da kabul etmeyen tek ülke olması ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT) taraf olmaması İsrail’in envanterinde nükleer başlıklı silahların bulunduğu değerlendirmesine neden oluyor.
Tel Aviv yönetimi nükleere ilişkin soruları geçiştirse de İsrail 1950’lilerin başlarında ABD ve Fransa ile nükleer faaliyetler yürütebilmek için çeşitli anlaşmalar imzaladı.
90 nükleer başlıklı silah
Nükleer Silahların Kontrolü ve Yayılmasını Önleme Merkezinin resmi olmayan verilerine göre, İsrail, 1960’lı yılların sonuna doğru nükleer silah üretmeyi başardı. Bu ülkede yaklaşık 90 plütonyum bazlı nükleer savaş başlığının bulunduğu ve İsrail’in 100-200 silaha yetecek kadar plütonyum ürettiği tahmin ediliyor.
Güvenlik Denetimi Anlaşması’nı kabul ettiği için bütün nükleer tesisleri denetim altında tutulan ve NPT’ye taraf İran’a, her iki anlaşmaya da taraf olmayan Kuzey Kore’ye karşı baskı uygulayan Batılı ülkelerin İsrail’in nükleer programına ses çıkartmaması dikkati çekiyor.
Viyana Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Heinz Gartner, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü işgal sürecinde nükleer silah kullanma tehdidi başta olmak üzere nükleer güvenlik ve nükleer silahların yayılmasını önlenmesini öngören uluslararası anlaşmalara taraf olmamasını ve Batı’nın bu husustaki sessizliğini AA muhabirine değerlendirdi.
Gartner, konvansiyonel silahların kullanıldığı bir çatışmada nükleer silah tehdidinde bulunmanın ciddi bir getirisi olmadığını, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda bunun daha net bir şekilde görüldüğünü belirterek, Moskova’nın nükleer tehditte bulunmasına rağmen Kiev’in korkup geri adım atmadığını, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında da durumun farklı olmadığını söyledi.
Bir ülkenin varlığının ortadan kalkma tehlikesi durumunda ancak nükleer silahların kullanımının gündeme gelebileceğini kaydeden Gartner, “Hamas, İsrail’in varlığını tehdit etmiyor, bu nedenle (nükleer silah kullanımı) böyle bir olasılık çok zayıf.” diye konuştu.
Gartner, İsrail’in Gazze’ye nükleer silah kullanması durumunda kendisinin de bundan çok ciddi oranda etkileneceğini, küçük çaplı nükleer silah kullanması durumunda dahi bunun kendisinde de büyük bir tahribata yol açabileceğini ifade etti.
“İsrail’in politikaları birçok hususta uluslararası kurallarla çelişiyor”
İsrail’in politikalarının birçok hususta uluslararası kurallarla çeliştiğine işaret eden Gartner, şu ifadeleri kullandı:
“Bu şu anki Gazze çatışmasında da görülebiliyor. Bu kitlesel katliama varan durum karşısında ABD’nin baskısı çok çok az. Bu durum nükleer silahlar için de geçerli, bu (nükleer silahın varlığı) sessiz bir şekilde kabul edildi. Batılı ülkeler 1960’lardan bu yana İsrail’in nükleer silah ürettiğini biliyorlardı. İsrail Batı’ya karşı hep bunu kullandı. İsrail 1973’te nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Ama gerçekten kullanmak için değil, daha ziyade ABD’yi tehdit etmek için. ‘Eğer bize yardıma gelmezseniz, biz de nükleer silah kullanırız.’ Bunu ABD’yi çatışmaya çekmek için bir enstrüman olarak kullandılar. Bu tutum şu an için de bir rol oynuyor olabilir. İsrailli Bakan’ın ‘nükleer silah kullanabiliriz’ demesi, ABD’nin, İsrail’in savaşı sürdürmesini engellemesine mani olmak için olabilir.”
UAEA ve ABD’nin, İsrail’in NPT’ye taraf olmasını istediğini ancak bunun için somut bir adım atılmadığını kaydeden Gartner, “Bu hususta ABD’nin, İsrail üzerinde ciddi bir etkisi olmuyor. Bu nedenle İsrail, Ajans’ın herkese uyguladığı Kapsamlı Güvenlik Anlaşması’nı dahi kabul etmiş değil ve İsrail UAEA’nın Yönetim Kurulu toplantılarında gündem maddesi dahi olmuyor.” diye konuştu.
“İsrail’e baskı uygulanmıyor”
Gartner, ABD’li yetkililerin İsrail’in bütün kurallara uyduğunu iddia ettiğini, ancak anlaşmalara taraf olmayan ülkelerin kurallara uymak gibi bir zorunluluğunun olmadığını kaydederek, “Burada bir çelişki söz konusu, bir yandan İsrail’in NPT’ye taraf olması isteniyor ama bunun için İsrail’e bir baskı uygulanmıyor.” dedi.
Orta Doğu’daki bazı ülkelerin UAEA’nın Yönetim Kurulu’na İsrail’in nükleer durumuna ilişkin karar alınması yönünde girişimleri olduğunu anımsatan Gartner, Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olması yönünde talepte bulunulduğunu ancak her seferinde bu adımların sonuçsuz kaldığının altını çizdi.
Gartner, Batı’nın nükleere ilişkin İran ve Kuzey Kore’ye uyguladığı baskıya rağmen İsrail’e karşı sessiz kalmasını “çifte standart” olarak nitelendirdi.
İran’ın Güvenlik Denetim Anlaşması’na büyük çoğunlukla uyduğunu, Kuzey Kore’nin ise söz konusu anlaşmadan çekildiği için buna göre hareket etmediğini, ancak bu iki ülkenin UAEA Yönetim Kurulu’nun her zaman gündeminde olduğunu belirten Gartner, şunları kaydetti:
“İsrail’in nükleer programı Yönetim Kurulu’nun gündemine gelmiyor. Çünkü İsrail resmi olarak nükleer silaha sahip değil. Bu nedenle İsrail nükleer silaha sahip olduğunu kabul etmiyor. Eğer bunu kabul ederse, neden Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na taraf olmadığını ya da neden Ajans’ın Güvenlik Denetimi Anlaşması’nı kabul etmediğini açıklamak zorunda kalacak.”
İsrail’i NPT’ye taraf olmaya zorlayacak öneri
Gartner, Batılı ülkelerin Orta Doğu’nun nükleerden arındırılmış bölge ilan edilmesine karşı çıktığını, buna ilişkin yapılan görüşmelerde ABD’nin bu öneriyi reddettiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“İran ve Arap ülkeleri İsrail’e daha fazla baskı uygulayabilir. Orta Doğu’nun nükleerden arınmış bir bölge olmasını söylemenin de ötesinde, İran diyebilir ki, ‘Tamam ben Orta Asya nükleerden arınmış bölgeye dahil oluyorum’ ve Arap ülkeleri de, ‘Biz Kuzey Afrika nükleerden arınmış bölgeye yani Pelindaba Antlaşması’na (Afrika Nükleer Silahlardan Arınmış Bölge Antlaşması) katılıyoruz’ diyebilir. Böylelikle İsrail nükleer güçlerden tamamen izole bir konuma gelecek. İsrail için nükleer tehdit tamamen ortadan kalkacak. Bu zamana kadar hep ‘İran nükleer silah sahibi olabilir, o nedenle biz de sahip olmalıyız’ deniyordu. Böyle bir durumda İsrail, neden hala nükleer silaha sahip olduğunu açıklamaya mecbur bırakılabilir.”
İran ve Arap ülkelerinin söz konusu nükleerden arındırılmış bölgelere dahil olması durumunda İsrail’in en azından NPT’ye taraf olmak durumunda kalacağını sözlerine ekledi.