(AA) – Kalın, Anadolu Ajansı canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
“Bunlar işgalcidir”
Sözcü Kalın, Filistinlilerin asla yalnız olmadığını, bugüne kadar nasıl haklı davalarında yanlarında oldularsa bundan sonra da olmaya devam edeceklerini dile getirdi.
Bir grubun kutsalının diğer grubun kutsalından üstün tutulması gibi çok absürt bir durumla karşı karşıya olduklarına dikkati çeken Kalın, şunları söyledi:
“Bir grup fanatik Yahudi, bütün Yahudiler için geçerli değil elbette. Böyle bir genelleme yapmak doğru olmaz. Bu konuda son derece saygılı olan, bizim kendi Musevi vatandaşlarımız var. İsrail’de bu tür fanatik girişimlere karşı olan başka topluluklar da var. Bir grubun, Mescid-i Aksa ile ilgili iddialarını yıllardır sürdürmeleri, bununla ilgili aksiyon almaları, kutsal olduğunu bildikleri Mescid-i Aksa topraklarına girmeleri, kabul edilebilir şeyler değil. Hele bunun ramazan ayında yapılması, insan biraz hassasiyet, incelik, ihtimam bekliyor. Pervasızca Mescid-i Aksa’ya girdiğiniz zaman orada ibadet eden insanların Müslümanların, Filistinlilerin buna tepki göstermemesi elbette mümkün değil. Fakat maalesef özellikle Batı dünyasında olay öyle bir yansıtılıyor ki sanki bunların hiçbiri olmamış. Bir sebep sonuç ilişkisi yaşanmamış gibi yine ‘Filistinliler olay çıkarttılar, İsrail güçleri buraya müdahale etmek zorunda kaldı’ diye bir hikaye anlatılıyor. Olay tamamen farklı. Burada çok açık bir tahrik var. İsrail güvenlik güçlerinin engellemesi gereken illegal bir eylem var. İllegal yerleşimciler, nasıl hem yasal hem siyasi hem de toplumsal olarak illegal ise bu kişilerin Mescid-i Aksa’ya bu şekilde girmesi de illegaldir. Bunlara yerleşimci denmesine ben baştan beri hep karşı çıkıyorum. Bunlar işgalcidir.”
Uluslararası topluma çağrı
Kalın, işgal politikaları ve benzer girişimler yapıldıkça bölgede huzurun tesis edilmesinin mümkün olmayacağını, huzurdan oradaki devlet otoritesinin sorumlu olduğunu aktardı.
Fanatik Yahudilerin, grupların, Mescid-i Aksa’ya girişini engellemenin İsrail hükümetinin görevi olduğunu vurgulayan Kalın, “Bunu yapmamak bir ihmaldir, suçtur. Biz, bu çağrıyı yapıyoruz. Uluslararası toplumdan aynı kararlılıkla tepki göstermelerini ve İsrail hükümeti üzerinde baskı kurmalarını istiyoruz. Kendi iç siyasi sıkışmışlığını aşmak için Mescid-i Aksa’yı, Kudüs’ü, bizim kutsal topraklarımızı alet etmeye artık son vermelerini bekliyoruz.” diye konuştu.
İsveç’in NATO’ya üyelik süreci
NATO’ya üye olabilmesi için Türkiye’nin şartlarını yerine getirmesi beklenen İsveç’in, verdiği taahhütleri yerine getirip getirmediği sorulan Kalın, üçlü mekanizma çerçevesinde İsveç’ten taleplerinin belli olduğunu anımsattı.
Türkiye’nin taleplerinin henüz tamamen karşılanmadığını vurgulayan Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İsveç tarafına biz birçok defa açık ve net bir şekilde ifade ettik. En son evvelki hafta Ankara’da bizi ziyaret eden İsveç heyetiyle de bunları paylaştık. Düzenli olarak hem Dışişleri Bakanımız hem de İsveç adına bu müzakereleri yürüten mevkidaşımla bu konuları düzenli olarak görüşüyoruz. Finlandiya’nın NATO üyeliğinin Meclis’imizde onaylanmasından sonra kendileriyle yaptığımız istişarede bir sonraki toplantıyı haziran ayının ilk haftası ya da ikinci haftası yapma konusunda mutabık kaldık. Niye haziran ayının ortası? Çünkü 1 Haziran’da yürürlüğe girecek olan terörle mücadele yasası İsveç hükümetinin bu adımı atmasını kolaylaştıracak bir yasa. O zamana kadar ne yapacakları, ne kadar adım atacakları, ne kadar hızlı davranacakları tamamen kendilerine bağlı bir konu.”
“Yasanın yürürlüğü girmesiyle İsveç’ten şartları yerine getirme yönünde bir adım bekliyor musunuz?” sorusu üzerine Kalın, şunları kaydetti:
“1 Haziran’da yürürlüğe girecek terörle mücadele yasası İsveç’in tarihinde bugüne kadar çıkarttığı en katı, en disiplinli, kapsamlı terörle mücadele yasası. Bizim dile getirdiğimiz konuları ihtiva eden boyutları var. Bu manada ellerini kolaylaştıracağını ve 1 Haziran’dan sonra özellikle PKK, FETÖ ve bunların iltisaklı yapılarına, paravan örgütlerine karşı daha kararlı adım atabileceklerini bekliyoruz. Zira bu yasayla birlikte ahdi zemin ve hukuki çerçeve biraz daha netleşmiş olacak. Mahkemeler, buna göre kararlar verecek. Güvenlik, istihbarat ve ilgili birimler buna göre takibat yapabilecekler. Bu yasaya ihtiyaçları var. Kendileri de zaten başından beri söylüyorlar. Geçen yıl yaptıkları anayasa değişikliği çerçevesinde hazırlanan bir yasa bu. Bizim mutabık kaldığımız konularla da doğrudan ilgili. 1 Haziran’dan itibaren bu sürecin daha da hızlanmasını bekliyoruz. Fakat 1 Haziran’a kadar da idari olarak yapabilecekleri başka şeyler varsa belki, biz olduğu kanaatindeyiz, bu adımları atmaları süreci hızlandıracaktır. ‘İsveç üzerine düşeni yaptı, artık sıra Türkiye’de, Türkiye de üzerine düşeni yapsın’ mealindeki açıklamaları doğru bulmuyoruz. Burada kriterler ve taleplerimizin ne olduğu belli. Bunların ne kadarının karşılandığı da sayısal ve olgusal olarak, bir cetvele bakarak rahatlıkla kontrol edilebilecek konuda. Henüz o noktada değiliz. Zaman zaman bazen NATO’dan bazen diğer NATO müttefiki ülkelerden gelen bu tür açıklamalara bizim cevabımız belli; ‘Hayır henüz bizim taleplerimiz karşılanmadı.’ İsveç’in atması gereken adımlar var. Bu adımlar atıldıkça da süreç ilerleyecektir.”
Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği
Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusunda Türkiye’nin beklediği adımları attığını dile getiren Kalın, benzer adımları atması konusunda İsveç’in önünde engel bulunmadığını kaydetti.
“Tek engel, kendilerinin bize bu taahhüt ettikleri konuları yerine getirmeleri.” ifadesini kullanan Kalın, bunları “terör propagandası yapılmaması, Türkiye aleyhine faaliyet yürütülmemesi, FETÖ ve PKK’yla ilgili somut, gözle görülür, tatmin edici adımlar” olarak sıraladı.
Kalın, “Bunu yaptıkları zaman süreç ilerleyecektir. Aksi halde yani açıklamalarla Türkiye’yi baskı altına almaya çalışmayı da doğru bir yaklaşım olarak görmüyoruz.” dedi.
“(Bizim Kızılelma’mız var, başka alternatiflerimiz var) deriz”
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle, ABD’yle yürütülen F-16 sürecinin birbirinden ayrı konular olduğunu vurgulayan Kalın, Türkiye’ye bunun üzerinden bir baskı kurmaya çalışmanın da anlamsız olduğunu ABD’li muhataplarına ilettiğini söyledi.
Kalın, bu konuda bazı ABD’li senatörlerle tartıştıklarını dile getirerek şöyle devam etti:
“Ben o zaman açıkça söyledim; ‘Bakın sayın senatör siz bunda ısrar ederseniz, yani ‘Türkiye İsveç’i, Finlandiya’yı kabul etsin ondan sonra F- 16’ları onaylarız.’ derseniz. Biz de tam tersini size söyleriz. Biz de deriz ki o zaman, ‘Siz F-16’yı yapana kadar, F-16’ları onaylayana kadar biz de İsveç’in üyeliğini onaylamıyoruz’. O zaman ne olur? Böyle bir sessizlik oldu tabii. Yani bu süreci sadece tıkarsınız. Bunların böyle ilişkilendirirseniz yanlış bir yola girersiniz. Biz F-16 programının elbette devam etmesini istiyoruz. Hava Kuvvetlerimiz açısından, Türk Silahlı Kuvvetleri açısından önemli bir programdır, bunu yapmak istiyoruz. ABD ile bu konuda bir görüş birliğine varıp bu programı ilerletmek istiyoruz ama açıkça şunu da söyleyeyim, yani ‘Türkiye aman mutlaka bu olsun, olmazsa yarın bizim güvenliğimiz ortadan kalkar.’ modunda da değiliz açıkçası. Olursa elbette iyi olur ama Türkiye’nin başka alternatifleri de var.”
Kalın, Türkiye’nin milli savunma sanayi alanında muazzam gelişmeler yaşadığını ve bunların daha da ilerleyeceğini işaret ederek en son Bayraktar Kızılelma’nın orta menzilli uçuş testlerini tamamladığını hatırlattı.
Türkiye’de modern, savaş konseptini değiştiren gelişmeler yaşandığını aktaran Kalın, SİHA’ların yetkinliklerini Libya’da, Karabağ’da Suriye’de ve Irak’taki operasyonlarda defalarca ispat ettiğini kaydetti.
Kalın şöyle devam etti:
“Bunların arkası gelecek, bu teknoloji hızla büyümeye, gelişmeye devam edecek. Biz diğer alternatifleri de araştırıyoruz. Yani Tayfun uçaklarını İngilizlerle konuşuyoruz. Kendi milli muharip uçağımızın şu anda testleri yapılıyor. Onlar gelişecek. Yani buna biraz orta, uzun vadede baktığınız zaman önümüzdeki 5-10 yıllık gibi bir perspektifle baktığınızda inanın bugün bazılarının ‘Büyük bir kriz çıkmaz.’ vesaire gibi takdim ettiği F-16 ve diğer konular çok tali, ikincil meseleler haline gelecek. Türkiye başka imkan ve kabiliyetlere doğru ilerleyecek. F-16’yı vermeyene biz deriz ki, ‘Bizim Kızılelma’mız var, bizim milli muharip uçağımız var, bizim başka alternatiflerimiz var’. Bundan kendileri pişman olurlar, Türkiye buradan bir şey kaybetmez, güçlenerek çıkar.”
“PKK’nın Suriye koluna destek vererek terörle mücadele edilmez”
Kalın’a, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki hassasiyeti anımsatılarak “Son MGK bildirisinde Suriye ve Irak’taki gelişmelere dikkat çekildi ve bazı müttefik ülkelerin bölgedeki tavrı eleştirildi. ABD Genelkurmay Başkanı’nın Suriye ziyareti, Irak’ta düşen helikopter konularında mevkidaşlarınızla görüştünüz mü?” sorusu yöneltildi.
ABD Genelkurmay Başkanı’nın Suriye’nin kuzeyine yaptığı ziyaretten hemen sonra Büyükelçi’nin Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldığını ve uyarıda bulunulduğunu, izahat istendiğini söyleyen Kalın, aynı konuları mevkidaşlarıyla ABD’deki görüşmelerde dile getirdiğini aktardı.
İbrahim Kalın, “Onlar PYD, YPG ile görüşmediğini, sadece Amerikan askerleriyle görüştüğünü iddia ediyorlar. Biz yine de bunu yeterli, tatmin edici bulmuyoruz.” dedi.
Kalın, eski ABD Başkanı Obama döneminde başlatılan PYD ve YPG’ye destek politikasının kökten yanlış, her açıdan hatalı olduğunu her platformda dile getirdiklerini kaydetti.
ABD’nin PYD ve YPG’ye verdiği desteği artık bitirmesi gerektiğini vurgulayan Kalın, “Bu politikanın sürdürülebilir bir tarafı yok. Bu sadece Türkiye-ABD ilişkilerini zehirlemekle kalmıyor, aynı zamanla Suriye’deki dengeleri de altüst ediyor, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, etnik, sosyal huzurunu da kökünden dinamitleyen bir etkiye sahip. Buna artık son verilmesi gerekiyor. PKK’nın Suriye koluna destek vererek terörle mücadele edilmez.” dedi.
Kalın, Irak’ta düşen helikopter hadisesinin de takipçisi olduklarını belirterek terör örgütüne karşı en kararlı şekilde mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Terör örgütü PKK’nın özellikle Süleymaniye ayağında çok ciddi bir yapılanması olduğunu işaret eden Kalın, bunu yıllardır hem Erbil hem Süleymaniye hem de Bağdat merkezi yönetimiyle yaptıkları görüşmelerde dile getirdiklerini aktardı.
“PKK’nın ülkemize tehdit olmasına müsaade etmeyeceğiz”
Kalın, Türkiye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğüne bağlı olduğunun ve siyasi birliğini sonuna kadar desteklediğinin altını çizerek toplumsal, etnik ve mezhebi anlamda barış ve huzuru için Ankara’nın üzerine düşen görevi hep yaptığını, bundan sonra da yapmaya devam edeceğini bildirdi.
Buna karşın Irak topraklarının terör örgütlerinin kullandığı bir yer haline gelmesi halinde Türkiye’nin adım atmak zorunda olduğuna dikkati çeken Kalın, “Bunu da tabii ki gene Irak makamlarıyla konuşarak yapıyoruz, hem Bağdat ile hem Erbil ile. Ama özellikle Süleymaniye ayağında PKK’nın çok ciddi bir yapılanmasının olduğunu biliyoruz. Biz buna asla göz açtırmayacağız. PKK’nın, Süleymaniye’de veyahut başka bir yerde, Mahmur kampında olabilir, başka yerlerde olabilir nerede olursa olsun PKK’nın orada yuvalanmasına ve ülkemize karşı bir tehdit olmasına asla müsaade etmeyeceğiz.” diye konuştu.
“Akkuyu Nükleer Santrali enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacak”
Moskova ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile de görüştüğünü belirten Kalın, ikili ilişkilerin, ticaret ve enerji konuların ele alındığını açıkladı.
Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne 27 Nisan’da zenginleştirilmiş uranyum yakıtının geleceğini hatırlatan Kalın, “Bu çerçevede Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Akkuyu’ya ilk defa bir nükleer bölge sıfatı ve statüsü verecek. Bu son derece önemli. Bu aşamadan sonra da artık belli bir vade içerisinde zannediyorum 6, 8, 10 aylık gibi bir süre içerisinde de ilk reaktörün elektrik üretim süreci başlamış olacak. Bu ülkemiz adına gerçekten çok gurur verici bir projedir. Nükleer santralin üretilmesi, elektrik üretiminin sağlanması, ekonomimize de çok ciddi bir katkı sağlayacak. Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacak. 4 bin 800 megavat elektrik kapasitesi ciddi bir kapasitedir. Dolayısıyla bizim ülkemize de bu manada çok ciddi bir katkı sağlayacak.” ifadesini kullandı.
“Dünyanın en önemli gündemi bu savaşı durdurmak olmalı”
Moskova temaslarında Rusya-Ukrayna Savaşı’nı da ele aldıklarına değinen Kalın şöyle devam etti:
“Şu anda bütün dünyanın en önemli gündem maddesi, bu savaşı durdurmak için harekete geçmek olmalı. Maalesef benim hem Washington’da yaptığım temaslarda hem Avrupa başkentlerinden aldığım hava, savaşın devam etmesi yönünde genel eğilim var. Bunun son derece tehlikeli ve yanlış olduğunu düşünüyoruz. Savaşın şöyle veya böyle devam etmesi, mevzii birtakım saldırılarla, işte ‘Bahar Taarruzu’ deniyor, sürdürülmesi daha fazla ölüm, daha fazla yıkım ve daha fazla çözümsüzlük demek. Bunun yerine müzakerelere başlanması; makul, meşru, kabul edilebilir şartlar temelinde müzakerelerin yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Burada makul, meşru ve kabul edilebilirden kastım da tabii ki Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, siyasi egemenliği çerçevesinde bir diplomasi sürecinin başlaması.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü diplomasi sonucu tahıl sevkiyatının devam ettiğini hatırlatan Kalın, bunun yeterli olmadığını, savaşın sona erdirilmesi gerektiğini ve bunun için daha fazla çabaya ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kalın, Rusların bu konudaki taleplerinin karşılanması halinde tahıl koridoruyla ilgili anlaşma süresinde uzatmaların devam edeceği kanaatinde olduğunu bildirdi.
“Rejimin daha yapıcı tutum içinde olması gerekiyor”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Moskova’da Dışişleri Bakan Yardımcısı seviyesinde Suriye konulu toplantı yapıldığını hatırlatarak “Dışişleri, Milli Savunma Bakanlarımız ve istihbarat başkanımız düzeyinde bunun devamı mahiyetinde bir toplantı olacak. Bu toplantı gene Moskova’da yapılacak. Tarihi belirlemek üzereler, görüşmeler devam ediyor.” dedi
Kalın, sınır güvenliğinin sağlanması, terörle mücadele, mültecilerin Suriye’ye güvenli dönüşü ve siyasi sürecin ilerletilmesi konusunda Türkiye’nin tavrını toplantılarda net şekilde ortaya koyduğunu belirterek “Bu sürecin bu çerçevede ilerletilmesi yönünde irademizi korumaya devam ediyoruz. Umarım netice alırız. Dolayısıyla bir olumlu yönde bir ilerleme olduğunu söyleyebilirim. Ama rejimin burada daha yapıcı bir tutum içerisinde olması gerekiyor.” ifadesini kullandı.