Soğuk savaş sonrası yeni dünya düzeninde değişen dengeler, Ortadoğu’da bir türlü bitmek bilmeyen kaos ortamı ve savaşlar, Gazze soykırımı, İsrail-Lübnan-İran çatışmaları, Rusya-Ukrayna Savaşı derken adeta ateş çemberinden geçtiğimiz bir dönemin içerisindeyiz. Keza 3. Dünya Savaşı ihtimali uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından her ne kadar uzak bir seçenek olarak değerlendirilse de artık imkansız değil. Bu yüzden ülkelerin milli gelirlerinden savunma harcamaları için ayırdıkları pay gittikçe artıyor.
Devletler artık ayakta durabilmek için ek gelir kaynakları yaratmak zorunda. Emperyalist ve gelişmiş ülkeler zorlu ekonomik koşullarda ve savaş halinde ekonomilerini ayakta tutacak pek çok ekonomik araca sahipken ülkemizin ne yazık ki böyle bir olanağı yok. Ekonomik durumumuz ise gelişmiş ülkelerin seviyesinden çok uzakta. Yerli ve milli savunma hamleleriyle her ne kadar savunma harcamalarımızın maliyeti kısmen düşse de yeterli boyutta değil.
Türkiye üç tarafı denizlerle fakat dört tarafı düşmanlarla bezeli jeopolitik bir konuma sahip. Hal böyleyken tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de savunma harcamaları artmak zorundadır. Bu sebeple mevcut ekonomi yönetimi ve hükümet, bir yandan ekonomik kriz ortamının yarattığı yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele ederken bir yandan da savunma bütçesini yükseltmek amacıyla çeşitli ek tedbirler alabilir. Bu kapsamda gündemi meşgul eden ve 2025 yılına ertelenen savunma bütçesine destek amaçlı kredi kartı düzenlemesi ile ilgili olarak bir kaç söz etmekte fayda var. Ama öncesinde gelir dağılımı adaletsizliğine değinmemiz gerekir.
Ülkemizin bir diğer önemli sorunu ekonomik kriz ve bu krizle birlikte ortaya çıkan gelir dağılımındaki adaletsizliğin büyüyerek ekonomik sınıflar arasındaki farkın ciddi ölçüde açılması. Bunun sonucunda da ortaya çıkan sosyo-ekonomik dengesizlik. Şu an ülkemizde ya zengin olarak adlandırılan üst sınıf ya da yoksul olarak adlandırabileceğimiz alt sınıf var. Bu duruma ortalama gelir düzeyine sahip orta direk diye tabir edilen orta sınıfın yok oluşu da diyebiliriz. Gelişmekte olan ülkelerde orta sınıf çökerse ekonomi çöker. Nitekim ülkemizde de son 3 yılda çöktü diyebiliriz. Gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı adaleti yüksek boyuttadır. Zengin ve yoksul kesim arasındaki makas bu sebeple çok düşüktür. Gelişmiş bir Avrupa ülkesine örneğin Almanya’ya gittiğinizde yaşam standartları açısından zengin ile yoksul kesim arasında büyük farklar göremezsiniz. Fakat ülkemizde özellikle son 3 yılda ekonomik kriz ve enflasyon ortamından ötürü zengin ve yoksul kesim arasındaki makas inanılmaz derecede açıldı. Bunun kapatılmasını kısa vadede pek mümkün görmüyorum.
Bu konuyu açmamın sebebi 100 bin TL gibi günümüz şartlarında yüksek sayılmayacak kredi kartı borçlanma limitine sahip milyonlarca yurttaşın üzerinden vergi yoluyla elde edilmek istenen gelir. Zengin ve yoksuldan aynı oranda alınan vergiler, gelir dağılımı adaletsizliğinden daha adaletsiz bir durumdur. Bilhassa bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için. Milli savunma bütçesine destek amacıyla vergi geliri elde edilmek isteniyorsa tabii ki toplansın. Hepimiz vatanseverlik bilinci yüksek bir milletin evlatlarıyız. Fakat bu şekilde değil. 500.000 TL ve üzeri kredi kartı limiti olanlardan yıllık 750 TL değil 2.500 TL pay alınsın. Bu daha mantıklı olur. Yahut hane halkı geliri hesaplamasıyla aylık geliri 200.000 TL’nin üzerinde olan hanelerden savunma sanayiine harcanmak üzere yıllık 2.000 TL pay alınsın. Aynı sistem yüksek bütçeli şirketlere de uygulanabilir. Düşük bütçeli şirketlere nazaran daha yüksek vergi oranları alınabilir. Zenginden daha çok yoksuldan daha az vergi alınmalıdır. Sadece kredi kartı düzenlemesi değil tüm vergi sistemimiz bu kapsamda yeniden ele alınmalı ve vergide denetim mekanizması arttırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki atalarımızın dediği üzere;
Devletin dini adalettir. Adaletin olmadığı yerde huzur ve istikrar yoktur.