(AA) – Uzun yıllar Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi üzerine sürdürdüğü bilimsel çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu, mesleğini çok sevdiğini belirterek, “İkinci bir defa dünyaya gelmek kabil olsa herhalde ben yine tarihçi olurdum. Mesleğimi çok severek yaptım. Hala da sağlığım elverdiği sürece çalışmaya devam ediyorum.” dedi.
Kültür, sanat, bilim, spor, siyaset ve iş dünyasının duayen isimlerini “Türkiye’nin Çınarları” projesi kapsamında fotoğraflayan Anadolu Ajansı, Osmanlı tarihi üzerine çalışan ilk kadın akademisyen Mübahat Kütükoğlu ile bir araya geldi.
Hayat hikayesini ve çalışmalarını AA muhabirine anlatan 93 yaşındaki Kütükoğlu, İzmir’de dünyaya geldiğini belirterek, ilk ve orta eğitimini de burada tamamladığını söyledi.
Kütükoğlu, İstanbul Üniversitesinde Tarih bölümünde lisans eğitimi aldığını aktararak, “Mezun olduktan çok kısa bir zaman sonra İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başladım. Biraz uzun bir asistanlık süresi oldu. Doktora ve doçentliği oradayken hazırladım. Sonra tekrar Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne geçtim. Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü’nde önce doçent sonra profesör olarak vazife gördüm ve 1998’de de emekliye ayrıldım.” diye konuştu.
“İkinci bir defa dünyaya gelmek kabil olsa yine tarihçi olurdum”
Ortaokulda Fikret isimli tarih öğretmeninin vasıtasıyla tarihten çok etkilendiğini ve tarihçi olmaya karar verdiğini dile getiren Kütükoğlu, şu bilgileri verdi:
“Okulun en çok çekinilen hocalarından biriydi. Ben çalışkan bir talebe olduğum için var kuvvetimle çalıştım ve ilk aldığım not 10’du. Bu defa da 10’u aşağı düşürmek istemedim. Çalıştıkça tarihi daha çok sevdim ve sonunda tarihçi olmaya karar verdim. Sonra da hiçbir şekilde bu fikrimden vazgeçmedim. Hayatım boyunca da ‘Ah keşke başka bir meslek sahibi olsaydım.’ diye de düşünmedim. O kadar ki ikinci bir defa dünyaya gelmek kabil olsa, herhalde ben yine tarihçi olurdum. Mesleğimi çok severek yaptım. Hala da sağlığım elverdiği sürece çalışmaya devam ediyorum.”
Prof. Dr. Kütükoğlu, doktora ve doçentlik tezini “Osmanlı İngiliz İktisadi Münasebetleri” üzerine yaptığını aktararak, “İktisat fakültesinde asistanken iktisadi konular üzerine daha fazla çalıştım. Hocam Ömer Lütfi Barkan da Türkiye’nin sayılı iktisatçılarından, daha doğrusu belki iktisat tarihini bu memlekete getiren bir hocaydı diyebilirim. Onun çalışmalarına yardım ederken özellikle sonradan fark ettim ki çok fazla şey öğrenmişim ve o iktisat tarihi üzerine çalışmalarım sonra da devam etti.” dedi.
“Hayatımın 50 senesinde arşivlerde çalıştım”
İktisat tarihi konusunun yanı sıra Asakir-i Mansure kıyafetleri üzerine bir çalışma yaptığını söyleyen Kütükoğlu, şunları kaydetti:
“Çalışmada, ben zannettim ki askeri müzeye gittiğimde bu kıyafetleri seri halde görebileceğim. Fakat büyük bir hayal sükutuna uğradım. Çünkü tek bir şey dahi kalmamıştı. Kitaplardan ne bulabildiysem onları koymaya çalıştım. Topkapı Sarayı’nda kütüphanede ve yağlı boya eserler koleksiyonundan bir iki şey buldum. Onları ilave ettim. Fakat arşivdeki çalışmam beni malzemenin temini meselesine götürdü. Bir gün eşimle konuşuyoruz, bana, ‘Sen giyim kuşam yapacaktın. Yine iktisat tarihine döndün.’ dedi. ‘Bu benim ihtiyarım dahilinde bir şey olmadı. Belgeler beni oraya sürükledi.’ dedim. Biz genellikle bir şeye başlıyoruz ama her zaman istediğimiz konu üzerinde doğrudan doğruya yürüyemiyoruz.”
Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı arşivlerinde çok çalıştığına işaret ederek, “Hayatımın 50 senesinde arşivlerde çalıştım. İstanbul’daki bütün arşivlerde, başta Başbakanlık Arşivi olmak üzere, Topkapı Sarayı, Müftülük, Deniz Müzesi, Vakıflar Arşivi bunların hepsinde çalıştım. Ankara’da Tapu Kadastro Arşivi, Vakıflar Arşivi’nde çalıştım. İngiliz Arşivi’nde birkaç defa çalıştım. Bir defasında bir sene olmak üzere. Amerikan, İtalyan arşivlerinde de çalışmam çok kısa süreli oldu. Ama benim için çok faydalıydı. Çünkü ‘Osmanlı Belgelerinin Dili’ kitabını yazmıştım. Ona ilave etmek istediğim, bazı görüntüler vardı. Onları da oralarda buldum.” ifadelerini kullandı.
Kariyeri boyunca akademisyen olmayı da tarihçiliği de çok sevdiğini vurgulayan Kütükoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kendim çalışkan bir talebeydim ve karşımdaki öğrencilerden de aynı şeyi bekliyordum. Bir kere üniversite, lise değildir. Öğrencinin buraya isteyerek gelmesi lazım. İsteyerek geldiğine göre de hakkını vermesi gerekiyor. Bir meslek sahibi olacak. Kendisi iyi yetişmemiş biri öğretmen olabilir mi? Olamaz. Bizim zamanımızda 1982’ye kadar üniversitede de mezuniyet için tez vardı. Ben o tezlerin yapılmasında çok titizlenirdim. Çok da güzel tezler yapıldı ve inanın ben o tezleri kendi yayınlarımda da büyük bir iftiharla referans vererek kullanıyorum.”
“Benim için üniversiteye gelmek çok mühim bir şeydi”
Prof. Dr. Kütükoğlu, Ord. Prof. Cavid Baysun’un kendi tarihçiliğinde çok büyük etkisi olduğunun altını çizerek, “Fevkalade bir hocaydı. Sadece dersleri değil, onun seminerlerinden de çok faydalandım. Ord. Prof. Dr. Ahmet Hamit Ongunsu ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı… Çarşılı, bir sene hocam olmuştu. Onun hayranıyımdır. O kadar eseri, o kadar makaleyi o ömre nasıl sığdırdı? Arkadaşlarla konuştuğumuz zaman da hala akıl erdiremiyoruz. Ömer Lütfi Barkan; asistanıyken fark etmedim belki ama ondan sonra onun çalışma tarzından çok fazla şey edindiğimi anladım. En başta Fikret Hanım’ı söyleyebilirim. Fikret Hanım gibi bir hoca olmasaydı, belki ben de tarihçi olmazdım.” açıklamasını yaptı.
Ailesine de değinen Kütükoğlu, “Ailem oldukça tutucu bir aileydi. Hiçbir zaman ‘Beni üniversiteye gönderecek misiniz?’ diye sormadım. Daima ‘Üniversiteye gideceğim, tarihçi olacağım.’ dedim. Hiçbir şekilde bana ‘Hayır.’ demediler ve zamanı geldiğinde İzmir’den büyük bir saadet içinde ayrıldım. Benim için üniversiteye gelmek çok mühim bir şeydi. Sonra eşim de meslektaştı. Bu büyük bir avantajdı. Herhangi bir meslekte olsaydı, beni herhalde bu kadar anlayamazdı. Meslektaş olduğu için anladı.” şeklinde konuştu.
“Resmi çok zevk alarak yaptım”
Emeklilik hayatından sonra resim ve ebru yapmaya başlayan Kütükoğlu, şunları söyledi:
“Emekli olduktan sonra beni dinlendirecek bir şey aradım. Bir tesadüf eseri Ataköylüler Cemiyetinde bir kurs olduğunu öğrendim. Ortaokuldan sonra, sadece elime kağıtları tashih etmek için renkli kalem almışımdır. Onun dışında hiçbir şey yapmamıştım. Yani resim yapmaya başlarken başarılı olup olmayacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir deneyeyim dedim. Baktım yapabiliyorum. Çok da zevk alarak yaptım. Çok dinlendirici bir şey. Sehpanın başına oturup, elinize fırçayı aldıktan sonra hiçbir şey düşünmüyorsunuz. Sadece yapacağınız resme konsantre oluyorsunuz. Epey resim yaptım. Onların bir kısmını arkadaşlara, dostlara hediye etmiştim. Geri kalanını Türk Kültürüne Hizmet Vakfına verdim. Ebruda resim kadar başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim, bazen çok güzel şeyler çıktı, bazen de olmadı. Ama epey bir ebru yaptım. Bir süre çalıştım, artık hepsini bıraktım.”
Kütükoğlu, yaşına rağmen halen sabah erken kalkarak, bilgisayar başına geçtiğini kaydetti. Son olarak “Bodrum Osmanlı Tersanesi” üzerine çalıştığını vurgulayan Kütükoğlu, “Çalışmaktan zevk alıyorum ve masanın başına oturduğum zaman kendimi unutuyorum.” ifadesini kullandı.
Çocukluğundan beri hayalini kurduğu ve daha sonrasında hocalık yaptığı İstanbul Üniversitesinin özel bir yeri olduğunun altını çizen Kütükoğlu, “Bazen sabahları kendimi çok kötü hissederdim. Ama o gün dersim olduğu için fakülteye gitmek mecburiyetindeydim. Eşimle kalkar, giderdim. Bir müddet sonra odamdayken eşim ‘Nasıl oldun?’ derdi. Birden silkinirdim. Hiçbir şeyim kalmamıştı. Ben oradayken kendimi, hasta olduğumu unutmuştum. Emekli olduktan epey sonra, bir gün oğlumla oturuyoruz. Kendimi çok kötü hissediyorum. Oğlum, ‘Anne hadi kalk, fakülteye gidelim.’ dedi. ‘Oğlum şaşırdın mı bugün cumartesi. Fakülte kapalı, ne yapacağız?’ dedim. ‘Olsun gidelim. Sen fakülteye gittiğin zaman iyileşiyorsun.’ dedi. Belki size acayip gelecek ama öyle…” değerlendirmesini paylaştı.
“İnsanın önce mesleği olarak sevdiği şeyi seçmesi lazım, sevmeden yapılan işten hayır gelmez”
Mübahat Kütükoğlu, üniversiteye girme hayalindeki gençlere şu tavsiyelerde bulundu:
“Bazen lise sondaki gençlere soruyorum ‘Ne olmak istiyorsun?’ veya ‘Hangi bölüme yazılacaksın’? diye. ‘Nereyi kazanırsam.’ diyorlar. Bu sözü söylediği zaman bir insanın ideali yok demektir. Her zaman ideali olanlar, o ideallerine kavuşuyor mu? Kavuşamayabilirler. Fakat bir insanın idealinin olması, yapacağı işi sevmesi lazım. İnsanın önce mesleği olarak sevdiği şeyi seçmesi lazım. İşini sevmesi lazım. Sevmeden yapılan işten hayır gelmez ve çok çalışması lazım. İnsan hiçbir şeyi çalışmadan elde edemez ve çalışana Allah mutlaka ve mutlaka yardım eder. Hiç beklemediği bir anda karşısına öyle bir şey çıkarır ki, bu bana bir iki defa oldu.”
Kütükoğlu ile ilgili, uzun yıllar asistanlığını yapan ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyet Tarihi Ana Bilim Dalı’nda 1989’dan beri görev yapan Prof. Dr. Arzu Terzi, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından yayımlanan “Cumhuriyet’in İlk Kadın Osmanlı Tarihçisi Mübahat S. Kütükoğlu” başlıklı kitabı kaleme aldı.