Tevfik Erdem

“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Başlığı okuyan kişi yazının demokrasi karşıtlığı ve hatta düşmanlığı üzerine kurulu olduğunu peşinen düşüneceği için yazanın da muhtemelen “köktendinci”, “Talibancı” ya da daha hafif tabirle “İslamcı” olduğunu düşünecektir. Baştan belirtelim bu başlık ABD’li eski Dışişleri Bakanlığı çalışanı sonradan ABD’nin Vietnam’da yaptıkları yüzünden görevinden istifa edip gazetecilik yapan William Blum’un kitabının[1] başlığı yani başlık bir Amerikan vatandaşına ait.

Blum tıpkı Noam Chomsky ya da Michael Parenti gibi muhalif yazarlardan ve ABD’nin dış politikada izlediği saldırgan politikayı ve dünya üzerindeki ekonomik ve askeri gücünü pekiştirmek için demokrasiyi nasıl pazarladığını, bunu yaparken de temel iddiasının demokrasi değil imparatorluk (ABD) menfaati olduğunu yazıyor.

Kitabın temel iddiası, ABD’nin dünyaya egemen olmaya çalıştığı ve bu amaç uğruna da her türlü yola başvurduğudur. Örneğin (Blum:2013:7);

-Dünyaya demokrasi pazarlayan ABD, başka ülkelerde demokratik yolla gelen 50’den fazla hükümeti devirmeye çalışmıştır.

-En az 30 ülkede demokratik seçimlere büyük çapta müdahale etmiştir.

-Elliden fazla yabancı lideri öldürtmeye çalışmıştır.

-30’dan fazla ülke halkının üzerine bomba yağdırmıştır.

-20 ülkede halkçı ya da ulusalcı hareketleri bastırmaya çalışmıştır.

Blum 1945’ten sonra ABD’nin, bu sayılan nedenlerden dolayı milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, acı ve çaresizlik içinde kıvranmasına ya da binlerce kişinin işkence görmesine neden olduğunu belirtir. İnsanlar ABD’nin dış politikasından nefret etmektedir ama olsun, ABD’nin bu duruma verdiği cevap eski bir Romalı liderin cevabından ibarettir: “Korktukları sürece bırakın nefret etsinler.”

Amerikan tarihinin, ilk İngiliz göçmenin Amerikan yerlisini öldürmesinden bu yana bir imparatorluk tarihi yaratmaya doğru gittiğini belirtir Blum. İsrail’in yerli Filistinlilerin toprağını zorla gasp edip Yahudilere vermesinden çok da farklı görünmüyor aslında bu tarih. Yahudilerin yapmaya çalıştığı da Büyük İsrail devletini sözde vadedilmiş topraklarda kurmaktan başka bir şey değil.

ABD kendi hedefinin, serbest teşebbüs, bireycilik, Yahudi-Hristiyan değerleri ve demokrasi ekseninde dünyayı yeniden kurmak olduğunu belirtir. Burada ABD kendi menfaatleri için değil tüm insanlığın menfaatleri için gayret ettiğini iddia eder. Bu iddianın doğru olmadığını belirten Blum şu soruyu sorar (2013:14): “Acaba tarihte amacının talan ve denetim değil aydınlatma ve özgürlük olduğunu söyleyen başka bir imparatorluk var mıdır?” Blum tıpkı Chomsky gibi ABD’nin bu amacının hiç de samimi olmadığını iddia eder.

ABD’nin doğrudan demokrasi ihraç etmek gibi bir amacının olmadığını belirten Blum, gerçekte ABD’nin demokrasiden anladığının da “hedef ülkenin küreselleşmeye uygun siyasi, mali ve yasal mekanizmaları bulunup bulunmadığı” (2013:24) olduğunu belirtir. Öyleyse demokrasi ABD’nin menfaatlerine uygun olan bir pratiktir.

ABD Hangi teröriste karşı?

ABD’nin izlediği politikaların terör üreten politikalar olduğu literatürde uzun uzun açıklanır çünkü uluslararası hukuka uygun olmayan gerekçelerle ülkelere açılan savaşlar, masum bölge halkını bombalama, tecavüz ve tacizler yerel direniş gruplarını ABD politikalarına karşı harekete geçirir. Sonunda bu mazlum ve masum halklar ABD ve küresel kamuoyu tarafından terörist olarak tanımlanır. Oysa bu terör olaylarını bizatihi üreten ABD’nin devlet terörüdür. Blum El Kaide’nin ikinci lideri Ayman El Zevahiri’nin konuyla ilgili açıklamasını aktarır (2013:37): “O (Obama) şunu demeye çalışıyor: ‘Bizden nefret etmeyin… ama biz sizi öldürmeye devam edelim.”

Blum ABD’nin terörizme karşı olmadığını yalnızca İmparatorluğun (ABD’nin) dostu olmayan teröristlere karşı olduğunu belirtir (2013:25). Ayrıca ABD, dış politikada amaçlarına ulaşmayı terörizmle mücadeleden daha da ön planda tutmaktadır. Bu iddia o kadar somut bir örneğe sahiptir ki örneğin, ABD’liler YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğunu herkesten daha iyi bilirler ama onu PYD ile yani bir siyasi parti ile özdeşleştirerek İŞİD ile mücadele etmede önemli bir aparat olarak gördüklerini belirtirler. NATO müttefiki bir ülke olarak Türkiye’nin teröre karşı yürüttüğü mücadeleden çok, ABD’nin PYD üzerinden ulaşacağı bölgesel menfaat daha önemli olduğu için bir terör örgütünü özgürlük savaşçısına dönüştürebilir ABD. Ama örneğin tüm dünyanın gözü önünde savaş suçu işleyen fosfor bombaları kullanan, bu bombalarla çocuk hastanelerini vuran, sivillerin sığındığı hastaneyi bilerek isteyerek vurup, savaş suçu işleyen İsrail’i samimi ve içten bir müttefik olarak görerek, bölge için önemli bir demokratik ülke olarak gören yine ABD’dir. Oysa İsrail Ortadoğu’nun bir an önce sökülüp atılması gereken urudur. Öyleyse ABD’nin demokrasi anlayışı kendi şirketleri, kendi ülkesi ve kendi halkının yararına olandır, bunun da demokrasi ile demokrasi dışı gelişme ya da değişkenlerle hiçbir ilgisi yoktur.

[1] Blum, William (2013), Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı, 2. Baskı, çev. E. Duru, Say Yayınları, İstanbul.

https://www.sde.org.tr/tevfik-erdem/genel/emperyalizmin-en-olumcul-silahi-demokrasi-yalani-kose-yazisi-44174

“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türk Digitals ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!