Gazze’de yaşanan insanlık dramı, vicdan sahibi her insanı derinden sarsarken, İslam dünyasının liderlerinden yükselen cılız kınama sesleri, adeta bir acziyet senfonisi gibi yankılanıyor. Filistin halkı, on yıllardır sistematik bir soykırıma maruz kalırken, İslam ülkelerinin liderleri, koltuklarını koruma telaşıyla mı, yoksa çıkar hesaplarıyla mı bilinmez, bu vahşete karşı anlamlı bir duruş sergilemekten aciz kalıyor. Gazze’de gökyüzünü kaplayan dumanlar, sadece bombaların değil, aynı zamanda İslam dünyasının liderlerindeki cesaret eksikliğinin de bir yansıması.
Gazze’de çocuklar, kadınlar, yaşlılar, masum siviller, İsrail’in acımasız bombardımanları altında can verirken, İslam ülkelerinin liderleri sadece kınama mesajları yayımlamakla yetiniyor. Diplomatik nutuklar, içi boş açıklamalar ve göstermelik toplantılar… Peki, bu kınamalar Gazze’deki bir annenin evladını kurtarabiliyor mu? Bir babanın yıkılan evinin altında kalan umutlarını geri getirebiliyor mu? Hayır! Bu sözler, sadece uluslararası arenada bir “vicdan rahatlatma” tiyatrosunun parçası olmaktan öteye gitmiyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İslam Kınama Teşkilatı da diyebiliriz) toplantılarında alınan kararlar, kağıt üzerinde kalsa da, somut bir adım atılmadıkça ne anlam ifade ediyor? İslam dünyasının liderleri, ellerindeki ekonomik, siyasi ve askeri gücü neden birleştirip Filistin halkına somut bir destek sunmuyor? Petrol zengini ülkeler, devasa ordulara sahip devletler, milyarlarca dolarlık bütçelerle övünen yönetimler, neden Gazze’deki soykırıma karşı etkili bir yaptırım uygulamıyor? Neden Birleşmiş Milletler’de, İsrail’e karşı ortak bir cephe oluşturulmuyor? Bu soruların cevabı, ne yazık ki, liderlerin korkaklığı ve çıkar odaklı politikalarında yatıyor.
Bazıları, “Ama batı dünyasının baskısı var, ekonomik yaptırımlar korkutuyor” diyebilir. Ancak bu mazeret, tarih karşısında geçerli olabilir mi? Gazze’de her gün çocuklar ölürken, evler yerle bir olurken, hastaneler bombalanırken, bu sessizlik nasıl savunulabilir? İslam dünyasının liderleri, tarih boyunca adalet ve mazlumun yanında durmakla övünen bir medeniyetin mirasçıları değil mi? Öyleyse, neden bu mirasa ihanet ediliyor? Neden, Hz. Ömer’in adaletini, Selahaddin Eyyubi’nin cesaretini hatırlatan bir lider çıkmıyor?
Bu utanç verici sessizlik, sadece Gazze’deki soykırıma değil, aynı zamanda İslam dünyasının kendi birliğine ve gücüne de zarar veriyor. Müslüman halklar, liderlerinden cesur adımlar beklerken, sadece kınama metinleriyle yetiniliyor. Oysa tarih, korkakları değil, zalime karşı duranları yazar. Gazze’nin kanayan yarası, İslam dünyasının liderlerine bir ayna tutuyor: Bu aynada görülen, ne yazık ki, cesaret değil, acziyet; kararlılık değil, korkaklık.
Ey İslam dünyasının liderleri! Gazze’deki masumların feryatları, sizin kınama mesajlarınızı değil, somut adımlarınızı bekliyor. Ekonomik yaptırımlar, diplomatik baskılar, uluslararası platformlarda güçlü bir duruş… Yetmez. İslam ülkeleri ordularından müteşekkil bir barış gücü ordusu kurulmalı ve tüm insanlık adına Gazze’ye gitmeli, bu zalimlere karşı savaşmalıdır. Eğer bunu yapmaktan hala imtina ediyorsanız, tarihin sizi affetmeyeceğini bilin. Gazze, sadece Filistin’in değil, tüm İslam dünyasının vicdan sınavıdır. Ve bu sınavda, şu an için, sınıfta kalıyorsunuz.
Son Söz: Gazze’deki soykırım, İslam dünyasının liderlerini harekete geçirmek için bir çığlıktır. Bu çığlığa kulak tıkamak, insanlığa ihanet etmektir. Cesaretinizi toplayın, koltuklarınızı değil, mazlumların haklarını savunun. Aksi takdirde, tarih sizi korkaklığın utancıyla anacaktır.
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ifade ettiği gibi;
“Ve herşey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır.”